21 Ağustos 2011 Pazar

HAYATTA NE ÖĞRENDİM / MEVLANA


Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi…
Ağladım.
* * *
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatin bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
* * *
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla…
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim…
* * *
İnsani öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu…
Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
* * *
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi…
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı
olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
* * *
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu…
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu
öğrendim.
* * *
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni
aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
* * *
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini…
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin,
bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
* * *
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra…
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana…
* * *
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi…
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi…
* * *
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta…
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün
kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.
* * *
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin
kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
* * *
Namusun önemini öğrendim evde…
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu
öğrendim.
* * *
Gerçeği öğrendim bir gün…
Ve gerçeğin acı olduğunu…
Sonra dozunda acının,
yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
* * *
Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını
öğrendim.
****

MEVLANA

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Çan Eğrisi Nedir?


‎4 yaşında başarı ....donuna işememektir.
12 yaşında başarı..........arkadaş bula...bilmektir.
16 yaşında başarı.................araba surebilmektir.
20 yaşında başarı........................seks yapabilmektir.
...35 yaşında başarı .......................para kazanabilmektir.
50 yaşında başarı .......................çok para kazanabilmektir.
60 yaşında başarı ........................seks yapabilmektir.
70 yaşında başarı ................araba surebilmektir.
75 yaşında başarı .........arkadaş bulabilmektir.
80 yaşında başarı ....donuna işememektir.

Buna ÇAN EĞRİSİ denir!..


14 Ağustos 2011 Pazar

can yücel anıları

Kendisi bir etkinlikte sahneye çıkarak şiir okumaya koyulur. Tabi her zamanki gibi cilalıdır. "öksürükler şiire dahil değil" diye de uyarır. Şiirlerini okur, alkışını alır, indi inecek sahneden. Herkes şaşırır, hayret küfür etmedi bu sefer diye. Kürsüye tekrar döner ve "kusura bakmayın akşam akşam kafanızı ....." der.



can baba, bir takım hayranları ve arkadaşlarıyla bir yerlerde içer, sohbet eder. aynı grup, sabahın 5'i 6'sı gibi pek de kimsenin bulunmadığı kıbrıs şehitleri caddesinde yürürken, şair birden durur ve yere yatar. yanındakiler de aynı şeyi yaparlar. şair, gözlerini kırpmadan gökyüzüne bakmaktadır. hayranlardan birisi dayanamayıp sorar:

- baba, ne görüyorsun, bize de söyle...
üstat, gözlerini gökyüzünden hiç ayırmadan, ondan ulvi ya da şairane bir cevap bekleyen vatandaşa şöyle cevap verir:
- çok sarhoşum, ..... koyim...

Cemal süreya ile aralarında şöyle bir diyalog geçmiştir. bir meyhanede içilmektedir, can baba ekibe sonradan katılır ve cemal süreya'yı görür


c.y: oo darphane müdürü de burdaymış.
c.s: evet darphane müdürlüğü yaptım ama istifa ettiğimde üstümü iyice silkeledimki hiç altın tozu kalmasın üstümde, hem sen de bakan oğlusun.
c.y: evet bakan oğluyum ama benim şiirimden başka hiçbir şeyim yok.
c.s: şiirin varda sanki ele gelir bir şey mi yazdın.
can baba iyiden iyiye sinirlenerek cemal süreya'ya şöyle karşılık verir:
c.y: bende senin eline gelecek başka bir şey var, veriyim mi? ister misin?
uzunca bir sessizlikten sonra ortamı yine cemal süreye yumuşatır. cemal süreya elini ileri doğru uzatarak şöyle der:
c.s: ver ulan.
bunun üstüne can yücel ayağa kalkar, meyhanedeki kalabalığı hiç umursamadan pantolonun önünü açar ve malafatı çıkarır. cemal süreya bir süre baktıktan sonra şöyle der:


c.s: hiç değişmemiş ulan. hala aynı.
can baba gür bir kahkaha atar ve karşılık verir:
c.y: değişmez tabii. niye değişsin ki.


bir sergide ortada dolanırken, alımlı bir kadın heyecanla yanına gelir:
- can bey, tanıştığımıza ne kadar memnun oldum anlatamam. sizin en büyük hayranınızım.
can yücel sırıtır:
- demek öyle, yatalım o halde?
kadın küskün bir ifadeyle bozuk atar:
- aşk olsun can bey!!
can yücel cevaplar:
- aşk da olacak elbet..


Bir gün birisinin kendisine ''efendim neden kadın şair çıkmıyo'' sorusu üzerine ''ne bileyim biz şiiri şeyimizle mi yazıyoruz'' cevabını veren ustadır.

AŞIK NESİMİ

BEN MELAMET HIRKASINI
Ben melamet hırkasını
Kendim giydim eğnime
Ar ü namus şişesini
Taşa çaldım kime ne
Haydar Haydar taşa çaldım kime ne

Sofular haram demişler
Aşkımın şarabına
Ben doldurur ben içerim
Günah benim kime ne
Haydar Haydar günah benim kime ne

Gah çıkarım gökyüzüne
Seyrederim alemi
Gah inerim yeryüzüne
Seyreder alem beni
Haydar Haydar seyreder alem beni

Gah giderim medreseye
Ders okurum Hak için
Gah giderim meygedeye
Dem çekerim aşk için
Haydar Haydar dem çekerim aşk için

Nesimi'yi sorsalar kim
Yarin ile hoş musun
Hoş olam ya olmayayım
O yar benim kime ne
Haydar Haydar o yar benim kime ne

Aşık Nesimi

SOĞANIN CÜCÜĞÜ

İFTARINI SOĞAN EKMEKLE AÇAN BİRİSİNE ZENGİN OLSAYDIN İFTARINI NASIL AÇMAK İSTERDİN? DİYE SORMUŞLAR

O DA "HEP SOĞANIN CÜCÜĞÜNÜ YERDİM." DEMİŞ.

FAKİR İNSANDAKİ ZENGİNLİK ALGISI BU KADAR DAR OLABİLİR Mİ?

EDGAR ALLAN POE

LİMAN KIRINTILARI

Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
Yalan söyledim
yırtık blucinli tayfalara
Seni sevmediğimi söyledim.
Oysa rıhtımlar
en şarkılı dalgalarla yıkanıyordu
Midye kabuklarında sakladım gözyaşlarımı;
Hastaydım
kırık kötümser bir öksürük yapışmıştı boğazıma
Seni unutmak gerekiyordu...

Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
İskele fenerlerinin altında oturup
seni bekledim sevgilim
Ellerim ıslaktı, gözlerim ıslaktı.
Gelip caydırabilirdin beni gitmekten
Oturup sigara içer, anlaşabilirdik...
Sana tapacağım yalan değildi
benim olursan
Seni seviyordum, seni istiyordum...

Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
Filler gibi içtim liman meyhanelerinde;
seni unutmak için içtim...
Senin sokağında geceler yıldızsızdı
senin sokağında gece yağmur yağıyordu
Ben zayıftım, çabuk ıslanıyordum
Bana sevmek yaramıyordu,
ben sevilemiyordum...

Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
Sana bırakacağım bu kentin
üç semtinde üç damla gözyaşı döktüm
Birincisi seni ilk gördüğüm yerdi
ikincisi seni ilk öptüğüm yerdi
Üçüncüsü... söylemeye dilim varmıyor,
üçüncüsü bana git dediğin yerdi

İşte bu mısraları orda karalıyorum;
işte demir aldı şilebimiz
Gidiyor, gidiyor, gidiyorum...

TOLSTOY

Her insan mutlu olamaz..
Çünkü; gereğinden fazla özler dünü,
Hakettiğinden fazla düşünür yarını
Ve hiç haketmediği kadar bilinçsizce yaşar bugünü...

Ve asla göremez yanıbaşındakileri

13 Ağustos 2011 Cumartesi

BEN EN ÇOK BABAMI SEVDİM.

Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim

Ben hayatta en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin

O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bilmezdi ki oturduğumuz semti
Geldi mi de gidici - hep, hep acele işi
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezber ettim gurbeti

Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a
Bi helallaşmak ister elbet , diğ'mi oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu,

En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim.

6 Ağustos 2011 Cumartesi

ZOR OLDU AMA ÖĞRENDİM CAN YÜCEL


Verdiğim değeri haketmeyen insanları silmeyi,
Arkama dönüp bakmamayı..
Hiç kimse i...çin kendime saygımı yitirecek bir şey yapmamayı..
Gözyaşlarımın değerini bilmeyi
Ve onları üç kuruşluk insanlar için harcamamayı,
Ben izin vermeden kimsenin beni üzemeyeceğini,
Kendimin her şeyden önemli olduğunu..

Zor oldu,
Geç oldu,
Ama öğrendim!!

CAN YÜCEL TESADÜF


Çeşme’de peydahlanmışım
Babam anam tarafından,
İkisi de iyi insanlar
Ne iyi tesadüf...!
Laleli’de doğmuşum ikiz
Ne aksi tesadüf!
Ordan babam mevkiinde sivrilince
Şişli’ye göçmüşüm
Hiç mahallede oynamamışım
Ne aksi tesadüf!
İkizimle kavga etmişim
Yatılı okula yollanmışım
Ne aksi tesadüf!
Tam oraya alışırken
Babam vekil olmuş, doğru Ankara!
Ne aksi tesadüf!
Sonra lisede harika arkadaşlar bulmuşum
Gazi gibi, Turhan gibi, Kemal gibi
Ne iyi tesadüf!
Babamın evinde bir sürü musikişinas, şair tanımışım
Ne iyi tesadüf!
Sosyalist olmuşum ne iyi ama ne belalı tesadüf
Prof Rhode’yı tanımış, neler neler öğrenmişim
Sonradan unutsam da
Ne iyi tesadüf!...
İngiltere’ye yollanmışım,
Ne aksi tesadüf!
Almanya’ya gidecektim…
Uzatmayalım, Güler’i bulup evlenmişim
Ne iyi tesadüf!
Üç çocuğum oldu üçü de harika
Ne iyi tesadüf!
Şiiri seçmişim, doğru seçim
Ne iyi tesadüf!
Öleceğim yakında
Ne aksi tesadüf!

Ne Tesadüf, Ne Tesadüf! - Can Yücel